Sanal Gerçeklik



SANAL GERÇEKLİK

       Rüya mı görüyorum acaba? Uyuyor muyum? Uyanık mıyım? Bu sorulara bir türlü cevap veremiyorum. Uyuyorum galiba. Gecenin ne kadar uzun sürdüğünü düşünüyorum. Uyanmak istiyorum. Bir şeyleri hissetmek istiyorum. Sanki üzerimde bir ağırlık var. Başım da ağrıyor galiba. 
“Okula geç kalmamalıyım.” diyorum. Bu alarm da bir türlü çalmadı. Epeyce kendimi zorladıktan sonra uyanıyorum. Sağıma bakıyorum, Zehra’yı göremiyorum. 
“Her zamanki gibi Zehra erkenden uyanmış, mutfakta kahvaltı hazırlıyor olmalı.” diyorum. Her akşam yatmadan önce, sabah kahvaltıyı ben hazırlayacağım diye söz veriyorum ama bir türlü sözümü tutamıyorum. Koridordan ayak sesleri geliyor. Mutlaka Elif Yaren olmalı koridorda dolaşan. Her sabah gelip beni uyandırır ve gülümseyerek:
"Kahvaltı hazır enişte." der. Odamda bekliyorum, Elif Yaren gelecek ve kahvaltının hazır olduğunu söyleyecek. Uzun bir süre öyle kalıyorum. Bekliyorum, kimse gelmiyor. Acaba Zehra ile Elif Yaren neden gelip beni kahvaltıya çağırmıyor? Saat epeyce ilerledi. Okula geç kalacağım. Endişeliyim. Bir tuhaflık var bugün ama anlayamıyorum. Başım çok ağrıyor. Biraz sonra nihayet kapı açılıyor. Rahat bir nefes alıyorum. Bu durum uzun sürmüyor. Çünkü odama gelen bir hemşire. Şaşkın bir şekilde hemşirenin yüzüne bakıyorum. Acaba Zehra ile Elif Yaren nerede? Şu an ben neredeyim? Hemşire bana bakıyor:
“Uyandığınızı doktora haber vermeliyim.” diyor. Hemşire, telefonu ile doktor ile konuşuyor:
“Yoğun bakımdaki Ahmet Bey uyanmış.” diyor. Hemşirenin yüzüne tuhaf bakıyorum. Çünkü bu şakaysa hiç komik değil. Hemşire de bana bakıyor. Hemşireye:
“Benim adım Ahmet değil, benim adım Arif.” Hemşire bana alaycı bir bakış attıktan sonra:
“Beyefendi, üzerinizden çıkan kimlikte Ahmet yazıyor.” Kimliğim, evet nerede o? Cüzdanımı hemşirenin yardımıyla buluyorum. Evet, hemşire doğru söylüyor. Kimlikte benim fotoğrafım var. 
“Bir kamera şakası falan mı bu? Eğer öyleyse hiç komik değil. ” Sağıma soluma bakıyorum. Hemşireye: 
“Kameralar nerde?” diyorum. Hemşire, söylediklerimden bir şey anlamıyor, yüzüme manasızca bakıyor. Hemşireye:
“Peki, diyorum, eşim nerede?” 
“Beyefendi diyor hemşire kimliğinize bakarsanız görürsünüz. Medeni haliniz bekar yazıyor.” 
“Bu kadarı da fazla, diyorum. Ya birileri bana şaka yapıyor, ya da birileri benim hayatımı çalmış olmalı. Siz de bunun bir parçası olmalısınız. Yoksa siz Zehra'nın arkadaşı falan mısınız? Bu seneryoyu da beraber yazdınız öyle değil mi?” Hemşire yeniden bana dönüyor:
“Ahmet Bey, ne seneryosu, ne kamera şakası? Siz kafayı mı yediniz? Zehra kim, tanımıyorum bile. Siz bir haftadır burada yatıyorsunuz, bazen uyanıyorsunuz, bazen uyuyorsunuz. Uyuduğunuzun ya da uyandığınızın farkında değilsiniz. Ancak sürekli olarak iki ismi söylüyorsunuz: Zehra ve Elif. Zehra ve Elif kim, lütfen söyler misiniz? 
“Zehra benim eşim, Elif de Zehra’nın kız kardeşi.” Telefonumu hemşireye uzatıyorum. 
“Lütfen telefonumdan Zehra’yı arar mısınız?” Hemşire, telefonumun rehberine bakıyor, sonra da bana.
“Telefonunuzda kayıtlı böyle bir numara yok.” 
“Elif Yaren, diyorum, onu arayın lütfen.” Hemşire, hayır anlamında başını sallıyor.
“Öyle biri de yok.” 
“Hayır.” diye bağırıyorum. Nasıl bir oyunun içerisindeyim anlamaya çalışıyorum. İzlediğim korku filmleri gözümün önüne geliyor. Okuduğum hikâyeler hafızamda canlanıyor. Hafızamı zorluyorum. Zehra, Elif Yaren hatırlıyorum işte her şeyi. Hemşire bana yalan söylüyor. Çünkü o da bu oyunun bir parçası. Şimdi içten içe bana gülüyordur. Bir de kimlik yapmışlar bana. Benimle kendilerince dalga geçiyorlar. Bir de benim hiç evlenmediğimi söylüyor bana. Hemşire ile konuşmaya devam ediyorum:
“Lütfen, diyorum bana ne oldu? Ben neden buradayım?” 
“Sen diyor hemşire okulda düşmüşsün. Başını duvara çarpmışsın. Bir haftadır bu hastane odasında yatıyorsun.” 
“Evet, okul diyorum. Okula gitmeliyim.” 
“Bugün pazar, okullar kapalı.” diyor hemşire. Biraz sonra bir doktor geliyor odaya. Hemşire, doktor ile konuşuyor. Doktor, elindeki kâğıda bir şeyler yazıyor. Sonra bana dönüyor doktor:
“Kısa süreli bir hafıza kaybı yaşıyorsun.” 
“Anladım Doktor Bey, diyorum. Fakat eşim Zehra, onun kız kardeşi Elif onları hatırlıyorum.” Biraz sonra polisler de geliyor. Doktorun odasında oturuyoruz. Bir komiser telefonu ile polis merkezi ile görüşüyor. Komiser bana dönüyor sonunda:
“Detaylı bir araştırma yaptık Ahmet Bey, diyor komiser. Siz hiç evlenmemişsiniz. Okuldan arkadaşlarınız ile görüştüm, sizin bir kız arkadaşınız bile olmamış. Aileniz ile de görüştüm. Onlar da sizin hiç evlenmediğinizi doğruladılar zaten. Biraz sonra babanız buraya gelecek ve sizi alacak.” 
Doktor bana şöyle bir bakıyor. 
“Siz diyor hikâye falan yazar mısınız?”
“Evet.” Diyorum. 
“Siz diyor doktor, kendi beyninizde yarattığınız bir hayali gerçek sanıyorsunuz. Ya bir hikâye kahramanı sizi aldatıyor ya da beyninizde yarattığınız bir sanal görüntü, gerçeği görmenizi engelliyor.”
 “Peki, doktor bey, ben bu durumda ne yapacağım?” 
“Zehra’nın kim olduğunu bulacaksınız. Eski bir sevgili mi, eski bir tanıdık mı? Kim bu Zehra?” Doktor önündeki röntgen filmlerini kontrol ediyor. 
“Şu an hafızanız yerinde. Ancak bu Zehra’nın kim olduğunu öğreneceksiniz. O zaman gelip beni görün.” 
*
İçimden bir ses herkesin bana yalan söylediğini fısıldıyor. Acaba gerçekçi olsun diye beni bir film kahramanı falan mı yaptılar? Herkes bana yalan söylüyor. Bana Zehra ve Elif Yaren’in hayal olduğunu söylüyorlar. Evlendiğimiz günü hatırlıyorum. Bir kış günüydü. Köyümüzün okulundaydık. Herkes oradaydı. Elif Yaren fotoğraflarımızı çekiyordu. Zehra’nın gülümsemesi gözümün önündeydi. Hemen evime gidiyorum. Zehra evde olmalı, diyorum. Eve gidiyorum, ev bomboş. Evin içinde Zehra ve Elif’ten bir iz arıyorum. Hiçbir iz yok. Galiba çıldıracağım. Zehra’ya kızgınım. Neden bu oyunu bu kadar uzattı ki? İçimden bir ses:
“Galiba doktor haklı, diyor. Ben bir hayale inanıyorum sanki.” 
Kim bu Zehra? 
İlkokuldan, liseden, üniversiteden bütün arkadaşlarımı arıyorum.
“Bizim sınıfta Zehra diye biri var mıydı?” diyorum. Herkes, aynı şeyi söylüyordu. 
“Sen yanlış hatırlıyorsun. Bizim sınıfta Zehra diye biri yoktu.” diyorlar. Şaşkınım. Öyle inanıyorum ki herkes bu filmde rolünü oynuyor. Biliyorum, Elif Yaren, Zehra bir yerlerden çıkacaklar. Bunun bir şaka olduğunu söyleyecekler. 
Aradan epey bir zaman geçiyor. Birden Zehra’nın İstanbul üniversitesinde bir zamanlar öğrenci olduğu aklıma geliyor. Telefon ile İstanbul üniversitesini arıyorum. Zehra, Edebiyat bölümünde okuyordu. Gerçeği ortaya çıkarmaya çok yakınım. Zehra’yı bulmak üzereyim. Sanki Zehra’yı bir yere saklamışlar da benim onu bulmamı istiyorlar. 
Maalesef, İstanbul üniversitesindeki görevli de bana olumsuz cevap veriyor. Bahsettiğim tarihte Zehra diye bir öğrencileri yokmuş. Herkes bu filmin içinde galiba, diye düşünüyorum. Aklıma son bir şey geliyor. Elif Yaren’in yazmış olduğu şiir kitabı. Televizyoncular ile beraber röportaj yapmıştık Elif Yaren ile. Bütün internet sitelerine bakıyorum. Hiçbir şey yok, aradığım hiçbir bilgiyi bulamıyorum internette. 
Doktoruma son kontrol için gittiğimde:
“Galiba siz haklısınız doktor bey, diyorum. Bütün bunlar ya bir hikâye ya da bir hayalden ibaret olmalı.” Doktorum bana hak veriyor.
“Sen diyor doktor, bir hayale inanmışsın ve onu da gerçek sanmışsın. Bunu böyle kabul et. Film izlerken, bir romanı, masalı okurken orada yazanların bir kurgudan ibaret olduğunu bil.” Doktoruma teşekkür ediyorum, kapıdan çıkarken bir hemşire arkamdan söylenerek geliyor:
“Neden diyor bir insan bir hayale âşık olur ki? Benim gibi kanlı canlı biri burada dururken. Zaten bugünlerde herkes bir hayale aşık." Anlaşılan hemşire epeyce bir dertli. Geri dönüyorum, hemşire ile göz göze geliyoruz. Bir süre bakışıyoruz. Hemşire bana:
"Gelin size bir kahve ısmarlayayım kantinde, belki aklınız başınıza gelir."
 Kantinde oturup birer kahve içiyoruz hemşire ile. Ayrılırken hemşire, telefon numaramı istiyor. 
“Ben, diyor hemşire sana âşık oldum galiba.” Hemşireye:
“Ben diyorum Zehra ile evliyim. Onu çok seviyorum.” Hemşire:
“Hepsi bir hayalden ibaret. Doktorun söylediklerini duymadın mı?”
“Bak diyorum hemşireye, bu Zehra’nın kim olduğunu öğrendiğimde, eğer gerçekten bir hayalden ibaretse, bu olup bitenler bir kamera şakası falan değilse sana geri döneceğim.” 
*
Eve geliyorum. Bilgisayarım masanın üstünde duruyor. Bilgisayarı açıyorum. Bütün klasörleri tek tek inceliyorum. Hikâyelerim klasöründe buluyorum aradığımı. 113 sayfadan oluşan bir hikâye. Her şeyi ben kurgulamışım. Zehra, Elif Yaren ve Arif benim hikayemin baskahramanlarıymış meğer. Bu benim yazdığım bir sanallıktan ibaretmiş. Siz siz olun kafanızı bir yere vurmayın. Sonra sanal âlemi gerçek sanmaya başlarsınız bir süre sonra. 
Âdem İncik- Şubat 2023
                      *****
      Bağlantıyı kullanarak e-kitaplarımı inceleyebilirsiniz.
“Nasıl beğendin mi sana yazdığım şiiri?” dedi. Esasında kendine şiir yazılması hoşuna gitmişti Eda’nın. Ancak gururundan, kibrindendi Arif’e bütün yaptıkları. Gururundan, kibrinden bir geçebilseydi Arif’in kollarına atılacaktı.

“Yazmasaydım çıldıracaktım.” der yazarlardan biri. Yazmasam ve bu hikâye içimde kalsa çıldıracağım. 40’ıma merdiven dayadığım şu günlerde gerilere gitmek ve gerilerden bu hikâyeyi iç içe geçmiş olaylar silsilesini bugüne taşımak benim için kolay olmayacak.

KOBO👉 ElifYâren

KOBO👉 Vuslat

Bazen gerçekler, bizim gördüğümüzden farklıdır. Her hikayenin, yaşanmış her olayın bir de görünmeyen tarafı vardır. Bu kitapta olaylara farklı bakmanızı sağlayacak 40 Hikaye yer alıyor. 

Bir olaya tanık olduğunuzda karar vermek için acele etmeyin. 
 Karar vermek hakkında Lao Tzu şöyle der: 

"Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. 
Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."



My book "40 Stories That Will Change Your Perspective" is published on the Kobo Store.
You can buy my book to read more stories. I wish you pleasant reading.
Sometimes the facts are different from what we see. Every story, every event has an invisible side. There are 40 Stories in this book that will make you look at things differently.
KOBO 👉40Stories

"Mümkün" birbirinden bağımsız 16 hikayenin yer aldığı hikaye kitabım. Yaşanmış olaylardan esinlenerek kurgulanmış hikayeleri ve tamamen kurgu olan hikayeleri okumak Mümkün. 

KOBO 👉Mümkün





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Listen to the Voice of Your Heart

How Many Dollars Do You Earn in One Hour?

The Most Beautiful Rose