SON DAKİKA

Son Dakika
 Vakit akşam olmuştu. Kış mevsimiydi. Erken iniyordu doğuda karanlık. Dışarıda elli santimden fazla kar vardı. Hava buz gibiydi adeta. Mehmet, arkadaşlarıyla akşam yemeğini yiyordu. Komutanları akşam 21.00’daki maçı izlemelerine izin vermişti. Yılın derbisiydi bu kaçar mıydı? Yemekten sonra Mehmet annesini aradı. Havadan sudan konuştular. Annesi haberleri takip ettiğini söylüyordu hep. Babası iki yıl önce ölmüştü. Abileri de Almanya’da yaşıyordu. Annesinin kendinden başka kimsesi yoktu şu fani dünyada. 
Askerliğini bitirecekti Mehmet. Ne kalmıştı şunun şurasında zaten? Öyle ya hepi topu yirmi beş gün. Göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi. Memleketine döner, bir işe girer ve gül gibi geçinip giderlerdi annesiyle.
      "Seni seviyorum anneciğim." dedi ve telefonu kapattı Mehmet. 
 Askerler oturmuşlar haberleri seyrediyorlardı. Meteoroloji bulundukları bölge için çığ uyarısı yapıyordu. Biraz sonra da Akdeniz’de denize girenlerin haberi vardı işte. 
         "Ülkemizde dört mevsim bir arada yaşanıyor dedikleri bu olsa gerek." diye düşündü Mehmet. Çok konuşmazdı zaten. 
         “Eeee Mehmet, bu sefer maç ne olur dersin?” dedi Kayserili. 
       “Tabi ki, Beşiktaş kazanır.” dedi Mehmet. 
       “Bu maçı Fener bırakmaz, kendi sahasında, seyircisinin önünde, Beşiktaş kazanamaz.” dedi Afyonlu. 
Maç başlayana kadar muhabbet bu minval üzere devam etti. Kantinden kola, bisküvi, çekirdek aldı Mehmet, masaya koydu. Zaten on beş kişi kadarlardı. Oturdular, heyecanla maçı izliyorlardı. Dışarıda rüzgâr esiyordu. Maç bir o kaledeydi bir bu kalede. Dakika doksan olduğunda hala maç 0-0 gidiyordu. Hakem beş dakika uzatmayı göstermişti ki elektrikler gitti. Beklediler, bu maçın sonucunu öğrenmek istiyorlardı. Telefonlar çekmiyordu. İnternet erişimi yoktu. Sonunda nöbetçi komutan geldi ve herkesi yatakhaneye gönderdi. 
“Aslında güzel maçtı.” diye düşündü Mehmet.  Kafasını yastığa koydu. Biraz düşündü. Hayalleri vardı. Memleketine dönecek, bir işe girecekti. Belki hayatına biri girecek ve evlenecekti. Çoluğa çocuğa kavuşacaktı. Bir evi olurdu belki. 

"Apartman katlarında sıkılırım ben." diye düşünüyordu Mehmet. Şöyle müstakil, iki katlı, önünde küçük bir bahçesi olan bir evin hayalini kuruyordu şimdi de. Bir arabası da olmalıydı elbette. Düşündü. Hayallerini gerçekleştirmek için yapması gerekenleri aklından bir geçirdi tekrar. Ağabeyleri biraz destek olsalar ne olurdu yani. 5-10 bin EURO işini görürdü onun. "Kimden medet bekliyorum ki sanki." dedi. O değil de maç ne olmuştu acaba? Bu düşünceler ile uykuya dalmıştı bile. 
 Ertesi gün çavuşun koğuş kalk, sesiyle irkildi. Amma uyumuştu. Herkes kalktı. Tıraş olup kamuflajları giyip kahvaltıya indi. Kahvaltı, içtima derken günün nasıl geçtiğini anlamadı bile. 
İkindiye doğru askerlere hazırlanın talimatı verildi. Bir gün önce bir köy yoluna çığ düşmüştü ve oraya gideceklerdi. Dışarısı soğuktu. Bölgeye ulaştılar. Sekiz asker, iki uzman çavuş. İnsanlar, arama kurtarma ekipleri, görevliler vardı bölgede. Yakınları için feryat figan edenler, soğukta titreyen insanlar. Mehmet’in aklına akşamki maç geldi. Biriyle bir muhabbet kurup maçı sormayı düşündü. Sonra vazgeçti. Artık çok da önemli değildi maç onun için. Burada bir hayat mücadelesi veriyorlardı. 
Yeniden hayal kurmaya başladı. Bahçeli bir evi olacaktı. Bahçeye bir çardak yaparım, çardağın altında yazın çayımı içerim, kebabımı yaparım, diye düşünüyordu. Biraz sonra bir feryat daha koptu. Görevliler bir kişinin daha cansız bedenini karların altından çıkardılar. Mehmet adama baktı. Kim bilir, belki bu adamın da ne hayalleri vardı acaba? Çocukları, sevdikleri, evi, odası. Onun da tuttuğu bir takımı vardı belki. O da her pozisyonda haydi diye bağırmıştı. Çocuklarına sarılmıştı. Onlara hediyeler, oyuncaklar almıştı belki. 

"Hayat çok zor be."  dedi Mehmet kendi kendine. Ölüm ansızın geliyor ve seni alıp götürüyordu.
Ya, ben bir gün ansızın ölüp gidersem anneme kim bakar? Bu düşünce beyninde şimşekler çaktırdı. Kimi kimsesi yoktu anasının. Ağabeyleri desen yıllar var ki bir kere olsun arayıp sormamışlardı bile. Diğer akrabalarla da ipler kopalı çok olmuştu. Mahalleden arkadaşları vardı. 
"Belki mahalleden arkadaşlarım sahip çıkar." düşüncesiyle kendini teselli etti Mehmet. Askere uğurlarken Mehmet'i arkadaşları:
    "Gözün arkada kalmasın." demişlerdi.  İyi çocuklardı onlar. Sözlerinde durmuşlardı da. Annesine Mehmet'in yokluğunu aratmamışlardı şimdiye kadar. Hele bir terhis olsundu Mehmet, vefalı arkadaşlarına krallar gibi bir ziyafet çekecekti. Ne kalmıştı sanki teskeresine. Hepi topu 24 gün. 
Mehmet daldığı hayal âleminden bir türlü çıkamıyordu. Annesinin yüzü geldi yeniden gözlerinin önüne. Neden sonra Allah kerim, dedi Mehmet. Yanındaki iki kişi dünkü maçın muhabbetini yapıyordu. Biri diğerine:
     "Son beş dakika ne maç oldu ama az kalsın kalpten gidecektim." diyordu. Diğeri:
     "Adam son dakika nasıl füze gibi bir gol attı." diyordu. Golü kim atmıştı, maçı kim kazanmıştı Mehmet anlayamadı. Tam ağzını açıp soracak oldu. 
Bir ses… Bir çığlık…. 
 “Kaçııınnnnnn…” Uzaklardan bir uğultu duyuldu sanki. Mehmet’in kulağında ‘kaçıııın’ sesiydi en son duyulan. Gözünün önüne annesi geldi. Sonra hayalini kurduğu ev. Sonra… Sonrası yok… 
 Artık Mehmet hiçbir zaman öğrenemedi maçın kaç kaç bittiğini. Bir önemi de yoktu zaten.                                           
                                         Âdem  İncik
                                               2023                    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Listen to the Voice of Your Heart

How Many Dollars Do You Earn in One Hour?

The Most Beautiful Rose